HAKKI ANLI (1906-1991)

HAKKI ANLI :

1906 yılında İstanbul Şehzadebaşı’nda dünyaya gelir. İlk ve orta öğretimini  tamamladıktan sonra  İstanbul Erkek Lisesi’nde eğitimini sürdürürken resim öğretmeni Avni Lifij’in de etkisiyle resme ilgi duymuştur. Bu ilginin sonucunda Güzel Sanatlar Akademisi’ne kaydolmuş ve burada Namık İsmail atölyesine devam etmiştir. 1932 yılında Sanayi Nefise Mektebi'nden mezun olmuş 1925-1932 yılları arasında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde Namık İsmail Atölyesi’nde öğrenim görmüştür. Okuldan mezun olduktan sonra  uzun bir süre ortaokul ve liselerde öğretmenlik yapmış  ilk başlarda bir topluluk ya da akıma bağlı olmaksızın somut-figüratif eserler üzerinde çalışmıştır. Bu yıllar arasında askerliğini de yapar.  Ressam İlk sergisini Ankara'da açma fırsatını bulur.1936 yılında  Leopold Levy’ Akademi’ye hoca olarak gelir Anlı öğrenci olmadığı halde Levy’nin çalışmalarını izlemiştir. [2] 1941 yılında Halkevleri (1932) tarafından organize edilen "Vilayet Resimleri" kampanyasında Kütahya'ya gönderilmiş ve o yöreyi yansıtan resimler yapmıştır.1942’de Kütahya Halkevi’nde bir de sergi düzenleyen Anlı, buradan sekiz resim üreterek dönmüştür. 1943 yılında tekrar silahaltına alınarak bir süre Çatalca’da geçici askerlik yapmıştır.1941 yılında D grubunun 9. sergisine resim vererek grup üyesi olmuş ve resmen dağılışına kadar sergilerine katılmıştır. Beş ressam ve bir heykeltraş tarafından 1993’te kurulan “D” grubu, Türkiye’deki sanat kuruluşlarının dördüncüsü olduğundan, alfabenin dördüncü harfini isim olarak seçmiştir. 1933-47 arasında on beş grup sergisi açan topluluk Nurullah Berk, Abidin Dino, Zeki Faik İzer, Elif Naci, Cemal Tollu gibi kuruculara, sonradan Bedri Rahmi Eyüboğlu, Halil Dikmen, Eşref Üren, Hakkı Anlı, Sabri Berkel gibi başka sanatçıların katılmasıyla genişlemiştir.

Grubun ortak amacı, “yaşayan sanat”tı. Yeni/modern de diyebileceğimiz, çağa uygun olan değerleri eskinin üzerine koyup onu değiştirip, yorumlayarak özgünü yakalamaktır. Grup non-figüratif / soyut sanata karşı sıcak bakmamıştır. Ancak Nurullah Berk’in bu yöndeki yorumlarına karşı, grubun on beşinci ve on altıncı sergilerinde Hakkı Anlı, Sabri Berkel, Fahrünnisa Zeid ve Zühtü Müridoğlu’nun yapıtları soyut/non figüratif olarak görülmektedir. [4]Bu dönemde resim öğretmenliğini sürdürmekte olan Anlı, Öğretmen Bilgi- Görgü Kanunu’ndan yararlanarak 1947 yılında Paris’e gitmiştir. Savaş sonrası batıyla ilişkilerin yoğunlaştığı bir sırada yurtdışına çıkma fırsatını bulan sanatçı Paris’i ilk kez görmüş ve bu şehirden derinden etkilenir. 1949 yılında yeniden Paris’e giderek Frochet Akademisi’nde Jean Metzinger ile çalıştı.[6] Paris'e giderek iki yıl kalan sanatçı 1950'lere kadar aynı grubun sergilerine yapıtlar vermiştir. Sanatçı 1954 yılında Fransa'ya yerleştikten sonra soyut resme yönelmiş, Kişisel sergilerini Paris, Sankt Gallen, Münih gibi şehirlerde gerçekleştirmiştir. Hakkı Anlı’nın Paris öncesi döneminde  figüratif ağırlıklı, desenli ve post-kübist açılımlarının belirleyici olduğu bir resim anlayışı vardı.1950 yılından sonra Paris' yerleşen sanatçı ölüm yıllarına kadar orada yaşamını sürdürmüştür. Fakat Paris'te aradığını bulmayan sanatçı ömrünün sonlarına doğru oldukça zor durumda kalmıştı. "986 da onu ziyarete giden Ali Artun o yılları şu şekilde betimlemektedir. "Hakkı Anlı’yla Paris’te iki kez buluştuk ve uzun uzun görüştük. İlki 1986 yılındaydı. Evinde ziyaretine gittim. Fena halde hastaydı ve çıkamıyordu. Oldukça perişan bir tabloydu karşılaştığım. Küçücük, köhne bir evde kedisiyle yapayalnızdı Hakkı Anlı. Tiraje Hanım'ın yardımıyla Belediye’den arada sırada gelen bir bakıcı ayarlanmış; o ne kadar bir şeyler yapıyorsa, onunla yetiniyordu."

1955-1962 yılları arasında Fransa'da, İsviçre'de, İtalya'da ve Almanya'da resimlerini sergiledi; ayrıca Yeni Zelanda'da (1954), İsviçre'de (1954) ve Paris'te düzenlenen uluslararası sergilere, Venedik (1956) ve Bordeaux (1958) iki yılda bir sergilerine katıldı. Son yıllarda daha çok Fransa'da (Paris) ve İsviçre'de sergiler açtı.1960’ların sonlarında yeni bir figür eğilimine yönelmiş ve hayatının sonuna kadar sürdüreceği bir  çizgiye ulaşmıştır. Sezer Tansuğ, bu süreci şu şekilde tanımlamaktadır: “Öte yandan Hakkı Anlı’nın non- figüratif soyutlamaya karşı radikal olmayan simgesel tutumu, tachiste yöndeki çalışmalarına da yansımış, hatta leke çalışmaları giderek koyu tonlar içinde figüratif ilişkilerin daha kolay belirmeye yüz tuttuğu bir yöntem niteliği kazanmıştır. Bu resimlerde, çoğu erotizm  içeren figürler, genellikle tek renge temellenen ve belirgin fırça vuruşlarıyla yapılmış resimlerdir. Sanatçı bu eserlerini şu şekilde tanımlamaktadır: “Şimdiki tekniğimde hep ışığa karşı (contre- jour) çalışıyorum. Desenlerim tuvale kondurulmuş büyük bir lekedir. Ama çevre çizgisi (contour) hep hafif ışıklıdır. Objelerim genellikle kadın, o güzel, estetik yaratıktır. Objelerim yere basmazlar, hepsi adeta havada, uzayda boşlukta gibidirler. Belki de geleceğin uzay insanları gibi. Türkiye ile bağlantısı uzun süre kesilen Ahmet Hakkı Anlı, uzun bir aradan sonra 1978 Kasımında İstanbul'da Aydın Cumalı Sanat Galerisi'nde, 1981 yılında da İstanbul Bedri Rahmi Galerisi'nde ve Ankara Vakko'da iki ayrı sergi açmıştır.Türkiye'de bulunduğu yıllarda nesnel anlayışla çalışan Anlı, derinlik, renk ve kütle bütünlüğü açısından Cezanne'dan etkilendi. Bu döneminde gerçekleştirdiği portreler, klasikanlamda bir tasvir yetisini aşarak resmin öz sorunlarına yönelikti. Işığı değişik kullanımı da, onu, diğer sanatçılara göre farklılaştırıyordu. Bunu kübizm dönemi takip etti.ve Kübizmin Türkiye'deki en mühim temsilcilerinden biri oldu.

RESİM ANLAYIŞI VE RESİM SANATI :

Erken çalışmalarında hocası Namık İsmail’in serbest fırça vuruşlarıyla oluşturduğu ve izlenimciliğin kendine özgü bir yorumu olan güçlü üslup çizgisinin etkileri görülmektedir. Anlı’nın sonraları Cezannevari olarak tanımlayacağı bu üslupta yaptığı eserler daha çok portre ve manzara ağırlıklıdır.Anlı'nın D Grubu dönemine bağlı ilk çalışmaları daha çok kübist ve konstrüktivist anlayışı yansıtır. Bu dönem resimlerinde Picasso ve Metzinger'in etkileri açıkça sezilmektedir.Anlı'nın resimlerinde  Paris’te gördüğü resim eğitimin  büyük önemi vardır.